|
 |
|
YARATAN KORUR DEĞERLİ OLANI |
|
|
|
|
|
 |
|
GEORGE TRAKL |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|

Georg Trakl
3 Şubat 1887’de demirci Tobias Trakl’ın oğlu olarak Salzburg’da dünyaya gelir.
Eylül 1897’de devlet lisesine girer. Daha küçük yaşta edebiyata ilgi duyan Trakl 1904’de Baudelaire, Nietsche, Lenau, Valaine, Hoffmannsthal’ın etkisi altında ilk şiir-denemelerine koyulur. Bu arada kendisini fazlasıyla edebiyata verdiği için okulu bırakmak zorunda kalır.
18 Eylül 1905’te Carl Hinterhuber’in eczanesinde çırak olarak çalışmaya başlar. Aynı yılda tiyatro yazarı Gustav Streıcher ile tanışır, dramlar yazar ve sahneler. Bu çalışmalarında büyük başarı elde ederek, 31 Mart 1906’da Salzburg Devlet Tiyatrosu’nda “Totentag” (Ölüm Günü) adlı oyununu sahneler. 15 Eylül 1906’da “Fata Morgana” (Ilgım Salgım) adlı tek perdelik oyunun ilk gösterimi (prömiyeri) Trakl’ı hayal kırıklığına uğratır ve bu yüzden kendisini uyuşturucuya verir. 28 Şubat 1908’de yeniden şiir yazmaya başlar.
Eylül’ün sonunda Viyana’ya gider ve buradaki universitede dört sömesterlik farmakoloji bölümünü okuyan Trakle K.L. Ammer’in çevirilerinin bir süre etkisinde kalır. 20 Mart, 13 ve 16 Haziran 1909 tarihlerinde ilk sınavlarını orta dereceyle başardıktan sonra, kendisini yeniden edebiyata verir ve burada büyük başarı elde eder. Daha sonra kimi gazete ve dergilere yeniden yazı göndermeye başlar.
Şubat 1910’da “Blaubart” (Mavi Sakal) adlı kukla oyununu tamamlar. Aynı yıl, 18 Haziran’da babasını yitirir. Bu üzücü olayın ardından olgun düzeye erişmiş şiirler üretir. Bunlardan birkaçı: “Verfall” (Çöküş), “Die Schöne Stadt” (Güzel Kent); “Der Gewitterabend” (Gökgürültülü Gece).
Trakl Haziran ve Temmuz aylarında farmakoloji dalında master çalışmasını tamamlar ve ardından bir yıllığına Berlin’e yerleşir. 1912’de Insburg’a döndükten sonra edebiyat-arkadaş çevresini genişletir. Burada Carl Dallogı, Karl. B. Heinrich, Karl Röck ile tanışır; son ikisiyle arkadaşlığı ölümüne dek sürdürür.
Ağır bir ruhsal krizden sonra, Trakl yaşamından iyice soğur ve şöyle yakınır: “Yaşamım birkaç gün içinde anlatılmayacak denli çöktü ve bana yalnızca konuşmayan bir sancı kaldı.”
1914’te Else Lasker-Schüler ve Theodor Däubler ile tanışır ve onlarla birlikte şiir çalışmaları yapar. Aynı yılın haziranında Sarajewo (Üsküp) suikastından sonra 28 Temmuz’da Avusturya-Macaristan ve Sırbıstan arasında savaş çıkar. Bu savaşa Trakl da İlaç-hekimi olarak katılır.
Savaşın bitimine doğru Grodek’te arkadaşları, Trakl’ın kendisini öldürmesini önleyip onu bir lazarete kaldırırlar. Burada en son iki şiirini “Klage” (Yakın) ve “Grodek” (Grodek) kaleme alır. Ruhsal durumu kötüleşen Trakl, 3 Kasım 1914’de akşam saatlerine doğru aldığı büyük dozda kokain ile yaşamına son verir. 6 Kasım 1914’de Krakau’daki gömütlüğünde toprağa verilir.
Georg Trakl şiirlerinde bu çığır açıcı niteliğiyle alanında tek ve melankoli çiçekleriyle çürümüşlüğün ve kokuşmuşluğun bu emsalsizce anlatımıyla eskimiyecek olan bir sanatın temsilcisi olarak kalacaktır.
Kızkardeşiyle olan bedensel ilişkisi Trakl’daki bu suç duygusunu güçlendirmiş ve insanın suçluluğunu anlatımında onun itici gücü olmuştur.
GRODEK
Akşamlayın çınlıyor güz ormanları
öldürücü silahlardan; altın ovalar
Ve mavi göller, onların üzerlerinden
güneş daha somurtkan oraya doğru yuvarlanıyor;
gece ölmekte olan savaşçıları kucaklıyor, parçalanan
ağızlarının vahşi yakınışı, yine de sessiz toplanıyor
otlak zemininde kızıl bulut kümeleri ki onların içinde
öfkeli bir Tanrı oturmakta, dökülen kan ve monden serinlik;
tüm caddeler kara çürümüşlüğün içine karışmış. Gecenin ve
yıldızların altın dalları arasında. Suskun koruluğun
içinden hemşirelerin titreyen gölgeleri geçiyor,
yiğitlerin ruhlarını selamlamak için; kanayan başlar;
karanlık hafifçe yankılanıyor, güzün karanlık flütleri.
Ey gururlu acı! Siz ey demirden mihraplar,ruhun sıcak
alevini bugün bu güçlü acı besliyor, doğmamış torunlar!...
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
HAFTANIN EN İYİLERİ |
|
|
|
|
|
 |
|
GÜNÜN ŞİİRİ |
|
|
|
|
|
|
Son Kraliçe
10 Ekim 1928 İstanbul
10 Mayıs 2008 Milano
Sabah sudan çıkan turkuaz bir kedi gibi doğuyor.
Bugün suskun; içine kapanık boğaz.
Dalgalar uyukluyor uzaklarda,
Çok uzaklarda
Ezan ve çan sesi karışıyor birbirine.
İki ayrı dünya birleşiyor ortak bir nedene.
Onaltı mayıs ikibinsekiz
Köpük köpük yaklaşıyor Süreyya teknesi
Demirliyor Dolmabahçe açıklarına.
Derinlerden;
çok derinlerden bir arya yükseliyor
dünyanın dört bir yanına.
Duymak isteyen kulaklarda
görmek isteyen gözlerde sahne alıyor.
Opera...Opera...Opera...
Karanlıklara vuran ışık
gülümseyerek parlıyor aydınlık gökte.
Eşlik ediyor Yunus Emre oratoryosu
savrulan o ak küllere.
Biliyorum bundan böyle
deniz ve yosun kokuları,
martı çığlıkları
hep seni hatırlatacak
''La Diva Turca''
Umut Engin Deniz |
|
|
|
|
|
 |
|
HAFTANIN ŞİİRİ |
|
|
|
|
|
|
NEFES ALMAK
Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.
Nefes almak, her sabah uyanık.
Ağaran güne penceren açık.
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.
Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.
Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı...
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!
Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın südünü emer gibi,
Kana kana, doya doya...
Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.
Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslere karışmış.
Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.
O dolup boşalan göğse...
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.
Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.
Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes...
Anlıyorum, birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.
Ziya Osman SABA
|
|
|
|
|
|
 |
|
DÜNYA EDEBİYATI |
|
|
|
|
|
|
Şair ŞİİR yazan kişi.
Şair kelimesi Arapçadan gelir ve doğaüstü güçlere sahip, meczup, kahin gibi anlamlar da yüklenmiştir.
Günümüzde sadece kitaplar ile değil internet ile de geçmişin usta şairleri ve günümüzün şairleri okuyucularına ulaşmaktadırlar.
Edebiyat akımlarından en sonuncusu serbest şiir akımı iyiden iyiye özgürlükçü şiir ve şair kavramına kavuşmuştur. Şair, gerek insana, gerek doğaya, gerek olgu ve olaylara daha farklı ve duyarlı, sezgisel ve derinlikli bir bir perspektiften bakan; bunu, bu ayrıcalıklı statüsünün bir sonucu olarak, en etkili ve dolaysız ifade biçimi olarak, ahenkli ve yüklü mısralarla dile getiren kişi diye nitelenmiştir.. |
|
|
|
|