
SEZAİ KARAKOÇ (1933-...)
Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde, 22 Ocak 1933’te doğmuştur.Babasının koyduğu isim olan Muhammed Sezai, bir karışıklık sonucu nüfus kayıtlarına Ahmed Sezai olarak geçmiştir.
Çocukluğu, babasının işi sebebiyle Ergani, Maden ve Piran’da geçmiştir.4 yaşında evlerinin bahçesindeki havuzda oynarken boğulma tehlikesi geçirir.1938 yılında Ergani’de üç ay kadar ilkokul öncesi ihtiyat sınıfına devam eden Sezai Karakoç, 6 yaşındayken ilkokula başladı.
1939 güzünden 1940 yazına kadar Piran’da(şimdiki Dicle) kaldığı için ilkokul 2. sınıfı orada okumuş, ilkokulu 1944 yılında Ergani’de tamamlamıştır (Okulu 10 yaşında bitirecekken amcazadesi olan bir öğretmenin ısrarıyla, yaşının küçüklüğü bahane edilerek, 4. sınıfa 2 sene devam etmiştir.).İlkokul çağında, babasının da etkisiyle, büyük bir okuma aşkı başlar.Bir antoloji’den Ziya Paşa’nın, Mehmet Akif’in, Tevfik Fikret’in, Ziya Gökalp’in, Süleyman Nazif’in yazılarını, şiirlerini; sonra bir İslam Tarihi kitabının iki cildini okur.İlkokulda, bir okuma kitabından eski yazıyı(Osmanlı yazısını) kendi kendine öğrenir.
Maraş ortaokuluna parasız yatılı olarak kaydolmuştur.
1947’de ortaokulu bitirip Gaziantep’te, yine parasız yatılı olarak lise öğrenimine başlar. Gaziantep Lisesi’nden mezun olur.
Felsefe okumak istediği için İstanbul’a gider.Halbuki babasının isteği ve tavsiyesi İlahiyat Fakültesi’ne devam etmesidir.Kendi imkânlarıyla okuyamayacağını anlayınca, parasız yatılı kısmı bulunan Siyasal Bilgiler Fakültesi Sınavına girer.Sınav sonuçlarını beklerken felsefe bölümüne de kaydını yaptırmıştır.Eğer kazanamazsa felsefe okuyacaktır. Nihayet Ekim ayının (1950) sonuna doğru sınav sonuçları açıklanır.Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazanarak yüksek öğrenimine başlamıştır. 1951 güzünde yazdığı Yağmur Duası şiiri, Temmuz 1952’de Mülkiye dergisinde yayımlanır.1952 baharında, 19 yaşındayken, Mona Roza(Monna Rosa) şiirinin ilk bölümünü yazar.Şiir, Hisar dergisinin Haziran 1952 tarihli 26. sayısında M. Sezai Karakoç imzasıyla yayımlanır ve büyük bir ilgiyle karşılanır.
1952 yılında, Siyasal Bilgiler Fakültesi ne devam eder.1955’te, bir yıl gecikmeyle,
1960 baharında, Sezai Karakoç, epeydir düşündüğü Diriliş dergisini çıkarmaya başlar.Fakat dergi Nisan ve Mayıs aylarında olmak üzere ancak 2 sayı çıkabilmiş 27 Mayıs darbesi yüzünden devam edememiştir.
1960-1961 yıllarında askerlik hizmetini, yedeksubay olarak Ağrı’da tamamlamıştır (Silah altına alınma:01.07.1960, yedek teğmen rütbesiyle terhis: 30.12.1961).
İslamın Dirilişi davasında bir yıl, bir ay, on gün mahkumiyet; bir yıl da sürgün cezası verilir.Bir yıllık bu sürgün cezası, İstanbul’da Sultanahmet semtinde kalınmak suretiyle çekilecektir.Yazılar davasında da altı ay hapis cezasın çarptırılır.Ancak bu ceza paraya çevrilir ve tecil edilir.Karakoç için verilen bu mahkumiyet ve sürgün cezaları, Ankara’da memuriyete devam eden Sezai Karakoç’a tebliği edilemediği için, birkaç yıl sürüncemede kalmış ve 1974’teki genel afla ortadan kalkmıştır.Bu sırada, tayinini İstanbul’a aldıramayınca, Karakoç, devlet memuriyetinden tekrar istifa eder.İstifa ettiği 1973 yılından bu yana hiçbir resmi görev almamıştır.
Devlet, millet ve medeniyet kavramlarına farklı boyutlarda anlam yükleyen Sezai Karakoç’un kırk-bir yıllık ‘Diriliş’ doktrini etrafında düşünsel alanda bir Diriliş Nesli oluşur.
VEDA
Silahlara veda
Geceye rüyaya ve sana
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden
Düzenlerin çıkmazına
Çizdiğim resmin
Saat kulesi ağlıyor
Ağzım o çeşit yok
Şişe bu çeşit var
Sen bir gece gelsen
Güneş doğmasa
Gitmeden yine gelsen
Bu yeni geleni
Bu bize bakanı
Sana bir anlatsam
Güneş doğmasa
Sandıkların içini göstersem sana
Çizdiğim resmin
Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde
Bir rafa koyabilsen
Olup biteni ve onları
Sabaha kadar konuşsak
O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam
Ateşi karı tüfeği çeksem
Ocağa pencereye kapıya
Kemana veda
Yağmurda şeytan ve şapkası
Silahın ölümünü kutluyorum
Tren kaçırmış gibiyim
Sana veda
ÖLÜM VE ÇERÇEVELER
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Garip bir yolculuk, tren ve geyve
Bir hançer bölüyor, ah... rüyaları:
Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve...
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Gece kar yağacak sabaha kadar
Toprakta et, kemik çatırtıları...
Yarı ölüleri bir korku tutar,
Değince bir taşa kafa tasları,
- Ölüler ki yalnız tırnakları var,
Ve yalnız burkulmuş diz kapakları...
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı,
Esmer delikanlı, hatıra ve kan.
Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları,
Sızıyor bir kapı aralığından,
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Açıyor elini göğe bir kadın
Uzuyor, uzuyor altın saçları
Uğrunda ölünen güzel kızların
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Çocuklara açar mağaraları
Güngörmemiş kuşlar ve örümcekler
İlân-ı aşktan dil balıkları
Aşina suları çabuk terkeder.
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Bakıyor ateşe, küle böcekler.
Köpekler parçalar kanaryaları
Mektupları bir boz ağaç kurdu yer
Baykuşlar ötüyor harabelerde
Yanıyor lambalar hafif ve sarı.
Bir kaza kurşunudur her yerde
Süvarisiz şaha kalkan atları
Bir ruhun ışığı vardır göklerde
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Ötüyor baykuşlar harabelerde.
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer
Bekledi arzuyla karanlıkları
Anneler, babalar, erkek kardeşler:
Tâ içinden duyar ani bir ağrı
Bir hüzün şarkısı tutturur gider
Anneler, babalar, erkek kardeşler...
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Her yatak dopdolu, bir yatak bomboş
Bir neşe şarkısı tutturur gider
Birinci, ikinci, üçüncü sarhoş
Kurşunlar sıkılır göklere doğru
Serçe yavruları havada titrer
Lambalar yanıyor hafif ve sarı...
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
İnce yelkenleri alıyor yeller
Titretir kalpleri ve bayrakları
Gemiden toprağa uzanan eller...
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Bir yosun köküne hasret kalacak
Gizli hazineler, su yılanları...
İnce yelkenleri alıyor yeller
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Beyaz pelerinli hür tayfaları
Kendine bağlar siyah kediler
Titriyor gönüller ve kara bayrak
Bir yosun köküne hasret kalacak
Gemiden toprağa uzanan eller
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Garip bir yolculuk, tren ve geyve
Bir hançer bölüyor, ah... rüyaları:
Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve...