Anlatacak bir şeyin yoksa , Dinleyecek çok şeyin vardır, UmutEnginDeniz
YARATAN KORUR DEĞERLİ OLANI  
  BİR DÜNYA ŞAİRİ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  ZİYARETÇİLERİN SAYISI
  İLETİŞİM
  Surrealizm galeri
  Metafizik galeri
  GOTTFRİED BENN
  MAYAKOVSKİ (1893 - 1930)
  BAHTİYAR VAHABZADE
  LOUIS ARAGON
  SALVATORE QUASIMODO
  JOSE MARTI 1853-1895
  *RAINER MARIA RILKE-1875-1926
  *ATTİLLA JOZSEF
  CZESLAW MILOSZ
  PABLO NERUDA
  PUSKIN
  JUAN RAMON JIMENEZ
  KONSTANTINOS PETROU KAVAFIS
  NECiP FAZIL KISAKÜREK
  NAZIM HİKMET RAN
  FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
  SEZAİ KARAKOÇ
  CAHİT KÜLEBİ
  SEDAT UMRAN (HOCA)
  ÖZDEMİR ASAF
  FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
  AHMET HAMDİ TANPINAR
  ZİYA OSMAN SABA
  CEMAL SÜREYA
  ORHAN VELİ
  KARL KROLOW
  CRISTIAN MORGENSTERN
  TRISTAN TZARA
  CELAL SILAY
  ATİLLA İLHAN
  CAHİT SITKI TARANCI
  MAZLUM KENAN KÖSTEKÇİ
JOSE MARTI 1853-1895

 



JOSE MARTI

  28 Ocak 1853'te Havana'da doğan Jose Marti'nin babası İspanyol, annesi ise Kanarya Adaları'ndandı;16 yaşında "Özgür Vatan" adlı bir gazete çıkardı. İspanya'ya karşı bağımsızlık savaşımı verenlerden olduğu için 17 yaşında tutuklandı ve 6 aylık kürek cezasından sonra İspanya'da Madrid'e sürüldü. Madrid'te Zaragosa üniversitelerinde hukuk, felsefe ve filoloji eğitimi gördü. 1874'te Latin Amerika ülkelerini dolaştı.Yaşamının büyük bölümünü sürgünde geçirdi.1878'de Kübalı toprak sahiplerinin İspanyollarla anlaşması nedeniyle sona eren savaş ve çıkan af ile ülkesine geri döndü. 1878'de evlendi, bir oğlu ve bir kızı oldu. 1880'de Kuzey Amerika'ya geçti, göçmen olarak yaşadı.Yıllarca şiirler, kitaplar ve gazete makaleleri yazdı. Aynı zamanda siyasi eylemlerini de sürdürdü. Gizli siyasal faaliyetinden dolayı iki kez yine tutuklandı. Daha sonra New York'a yerleşti. Buradan Buenos Aires' de çıkan La Nicion adlı gazetede ona ayrılan köşedeki yazılarından dolayı ünü bütün Latin Amerika'ya yayıldı. 1892'de Partido Revolucionario Cubano (Küba Devrimci Partisi) kuruldu ve Marti, PRC' nin temsilciliğine seçildi; aynı zamanda Patria (Vatan) adlı gazeteyi çıkarmaya başladı. 1895'de Küba halkını bağımsızlık savaşına çağıran ve Partinin manifestosu niteliğinde olan Monte Kristo Bildirisi'ni kaleme aldı.
Marti'nin, edebiyat ve siyaset arasındaki ilişkiye getirdiği düşünce; yazmak, konuşmak, "yaratma"nın bir biçimidir; ama değişik bir biçimidir; değişik bir "yaratma"dır, eyleme katılmanın paralel bir biçimidir. Ama bu düşünce toplumsal-gerçekçiliği yadsıyan bir akım olmuştur. 1895'de Kübalı yurtseverler bir kez daha İspanya'ya karşı savaş hazırlıklarına başlamıştı. Marti Küba'ya döndü ve 1 ay sonra 19 Mayıs 1895'te arkadaşlarıyla birlikte küçük çaplı bir çatışmaya girdi ve çatışmada İspanyol askerleri tarafından öldürüldü. Jose Marti yaşamını, Küba'da İspanyol sömürge/koloni yönetiminin sona erdirilmesi ve Küba'nın ABD dahil başka ülkelerin egemenliği altına girmemesi için savaşına adamıştır. Öğretisinin özü, kişi özgürlüklerine saygılı olmayan ve yalnızca zenginliklerini büyütmeyi gözeten yönetimleri uyarmaya ve karşı çıkmaya dayanmaktadır. Yapıtlarında bütün despot yönetim düzenlerini ve insan haklarına karşı uygulamaları kınamıştır. Onun yazıları demokratik gelişmeye yol göstericidir



AYNI YALINLIKLA ÖLMEK İSTERİM
 Aynı yalınlıkla ölmek isterim
Kırda bir çiçek gibi, sakin, gösterişsiz.
Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde
Yeryüzü uzansın altımda sessiz.
Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında
Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.
 

OMUZUMDA

O, omuzumda oturuyor benim, 
Kimseye görünmeden: 
Yabancı göze görünmez 
Onu yalnız ben görebilirim. 
Şakaklarımı okşuyor tatlılıkla 
Ve sıcaklığıyla ellerinin 
Hafifletiyor ağırlığını 
Dayanılmaz acıların: 
Istırapla mıhlandığımda, 
Kederle çarmıhlandığımda, 
Ve hayatın boyunduruğunda 
Donduğunda kanım; 
Ve bir ölüm öpücüğü gibi 
Acı, deldiğinde kafatasımı, 
Odur silen alnımdaki teri 
Sevecen eliyle. 
Ayaklarımı çelip de 
Beni yolun ortasında 
Deviren yorgunluk 
Ansızın siliniverir! 
Ve hazırım yeniden 
En uzak yollara gitmeye; 
İçimde bir sevinç 
Dudaklarımda bir gülüşle; 
Bu demektir ki 
Oğlum öptü beni; 
Omuzumda oturan, 
Kimsenin görmediği.

ALACALI TÜY SORGUÇLAR

Kadehte nasıl 
Altın kabarcıkla 
Fıkırdarsa ruhu 
Saydam şarabın;  Denizde nasıl 
Beyaz bir sırt gibi eğmeçlenerek 
Köpürür, 
Sonra yatışırsa dalga;  Ovada nasıl 
Hoplayıp zıplarsa taylar 
Oynayarak ve ışıldayarak 
Sabahları; 
Kah ansızın kişneyerek 
Kah dörtnala fırlayarak 
Salarak gür yelelerini 
Rüzgara;  İşte öyle 
Fıkırdıyor bende de düşünceler, 
Sokuluyorlar ayaklarına senin 
Altın köpükler benzeri; 
Ya da uysalca 
Baş eğiyorlar oğlum 
Önünde senin 
Alacalı tüy sorguçlar gibi.
 
 
BENİM SAKİM

Şarap, arkadaş 
Sunma bana: 
Yok dünyada 
Hiçbir mahzende 
Öyle bir şarap 
Dindirebilecek 
Susuzluğumu benim. 
Ve yok 
Kadehler arasında 
O kadeh 
Dudaklarıma 
İçine düşeyim. 
Sakim benim 
Unutur muyum seni? 
Başka bir şarap 
İçmeyeceğim.
 

RUHUMUN OĞLU

  Ey ruhumun oğlu! 
Her yerde dalgalanıyorsun, 
Gece fırtınalarının dalgalarını 
Şafakla yatıştırıyorsun. 
Fakat acı günlerin köpüğü 
Bulanık ve ağır 
Fırlatıyor seni yeniden 
Gecelerimin diplerine... 
Sen, ruhumun 
Ardına kadar açık 
En gizli yerlerine 
Sevgiyle bekçilik ediyorsun; 
Koruyorsun onu 
Bütün saldırılara karşı. 
Ne zaman 
Bir an için gitmen gerekse 
Sıkıntılar 
Hızla yöneliyor içime. 
Fakat sen 
Karanlık eşikte 
Açarak beyaz, geniş kanatlarını 
Onu engelliyorsun. 
Bir şafak aydınlığıyla 
İyileştiriyorsun gecenin acılarını, 
Karşılıyorsun beni 
Sabahın dalgalarında. 
Beni ağır uykumdan kaldıran 
Şafağın parlaklığı değil 
Senin ellerinin dokunuşudur 
Yastığıma kadar ulaşan... 
Varsın herkes 
Senin burada olmadığını söylesin, 
Desinler ki 
Sen uzak bir ülkedesin; 
Ah, nasıl da aptallar, 
Haksızlar nasıl da! 
Ruhun benimledir 
Sen benimlesin; 
Onlar içinse 
Sadece bir gölgesin; 
Onlar, bir gölgeye sahipler. 
Uçup geliyor uzaktan 
Çevik kanatlarında rüzgarın 
Yakıcı parıltısıyla 
Senin her bakışın. 
Onunla ısınıyorum 
Ve sevinçle donanarak 
Topluyorum hasadını 
Aydınlık bakışlarının. 
Sen onları gecenin sessizliğinde 
Yıldızlar gibi saçıyorsun, 
Her yerde dalgalanıyorsun 
Ey ruhumun oğlu!


GÜZEL KOKULU ELLER
 
Bilirim zarif elleri 
Ve güzel kokularını onların; 
Bilirim nasıl 
Sarılırlar boyna 
Ve beden onlara doğru 
Açılarak bir gül gibi 
Bitkin düşer 
O güzel kokuları solumaktan. 
Ve kan çarpar şakaklarda, 
Sanki al damarlarda 
Bilinmez kuşlar 
Kızıl kanatlarını çırpmaktadır; 
O hafif ellerin dokunuşu 
Alazlanmış tende 
Yaşamın rüzgarlarıyla 
Uçuşur kelebek gibi, 
Ve cansız bedeni 
Yeniden diriltirler. 
Fakat zarifliğini bu ellerin 
Onların güzelliğini 
Ben değişirim duraksamadan 
Başka ellerle, 
O minik ellerle, 
Boynunda bir babanın 
Büyülü bir gerdanlık gibi 
Sımsıkı birleşen. 
Eksik olsun zarif ellerin güzelliği 
Ve güzel kokuları onların!

BENİM ŞÖVALYEM

Sabahları oğlum 
Minicik oğulcuğum 
Kocaman bir öpücükle 
Uyandırırdı beni. 
Sonra bir atlı gibi 
Otururdu göğsüme 
Dizgin yerine 
Tutup saçlarımı 
O, sarhoş olurdu mutluluktan 
Ben mutluluktan sarhoş olurdum. 
Şövalye, beni 
Mahmuzlardı bağırışlarla 
Ah, o şirin mahmuzlar 
İki tazecik ayaktı. 
Ah, nasıl da gülerdi 
Mutlu şövalyem benim! 
Nasıl da öperdim ben 
Tek bir öpücüğe sığan 
O iki ayakçığı!
 
GUANTANAMERA
 Dürüst bir insanım ben,
Palmiyeler ülkesinden.
Ölmeden önce, paylaşmak isterim
Ruhumdan akıp gelen bu şiirleri.
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
 şiirlerim parlak yeşildir,
Ama yine de kızıl alevler gibidir.
Şiirlerim yaralı bir ceylana benzer,
Dağda kurtarılmayı bekler.
 Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Dikiyorum bir ak gül fidanı
Haziranda ve Temmuzda
Çünkü samimi dost
Elini vermiştin bana.
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Ve zalimin biri parçaladığı için
Beni yaşatan yüreğimi.
Dikmem ne bir ayrıkotu ne de çakır dikeni
Dikerim bir ak gül fidanı.
 Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
Guantanamera! Guajira!
Guantanamera!
 Dünyanın yoksul insanlarıyla,
Neyim varsa paylaşmak isterim.
Dağların cılız dereleri
Denizlerden daha mutlu eder beni.
 
 
HAFTANIN EN İYİLERİ  
   
GÜNÜN ŞİİRİ  
  Son Kraliçe

10 Ekim 1928 İstanbul
10 Mayıs 2008 Milano

Sabah sudan çıkan turkuaz bir kedi gibi doğuyor.
Bugün suskun; içine kapanık boğaz.
Dalgalar uyukluyor uzaklarda,
Çok uzaklarda
Ezan ve çan sesi karışıyor birbirine.
İki ayrı dünya birleşiyor ortak bir nedene.
Onaltı mayıs ikibinsekiz
Köpük köpük yaklaşıyor Süreyya teknesi
Demirliyor Dolmabahçe açıklarına.
Derinlerden;
çok derinlerden bir arya yükseliyor
dünyanın dört bir yanına.
Duymak isteyen kulaklarda
görmek isteyen gözlerde sahne alıyor.
Opera...Opera...Opera...
Karanlıklara vuran ışık
gülümseyerek parlıyor aydınlık gökte.
Eşlik ediyor Yunus Emre oratoryosu
savrulan o ak küllere.
Biliyorum bundan böyle
deniz ve yosun kokuları,
martı çığlıkları
hep seni hatırlatacak
''La Diva Turca''

Umut Engin Deniz
 
HAFTANIN ŞİİRİ  
  NEFES ALMAK


Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.

Nefes almak, her sabah uyanık.
Ağaran güne penceren açık.
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.

Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.
Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı...
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!

Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın südünü emer gibi,
Kana kana, doya doya...

Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.

Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslere karışmış.

Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.

O dolup boşalan göğse...
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.

Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes...
Anlıyorum, birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.

Ziya Osman SABA
 
DÜNYA EDEBİYATI  
  Şair ŞİİR yazan kişi.
Şair kelimesi Arapçadan gelir ve doğaüstü güçlere sahip, meczup, kahin gibi anlamlar da yüklenmiştir.

Günümüzde sadece kitaplar ile değil internet ile de geçmişin usta şairleri ve günümüzün şairleri okuyucularına ulaşmaktadırlar.

Edebiyat akımlarından en sonuncusu serbest şiir akımı iyiden iyiye özgürlükçü şiir ve şair kavramına kavuşmuştur. Şair, gerek insana, gerek doğaya, gerek olgu ve olaylara daha farklı ve duyarlı, sezgisel ve derinlikli bir bir perspektiften bakan; bunu, bu ayrıcalıklı statüsünün bir sonucu olarak, en etkili ve dolaysız ifade biçimi olarak, ahenkli ve yüklü mısralarla dile getiren kişi diye nitelenmiştir..
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol