
Tristan Tzara
Rumen asıllı Fransız şair, yazar, Dadacılık akımının kurucularından.
Asıl adı Sami Rosenstock'dır. Dadacılık hareketinin adındaki "dada" kelimesini 1916 yılında arkadaşlarıyla birlikte Larousse sözlüğünün rastgele bir sayfasını açarak buldu.[1] Dadacı Manifesto aynı yıl Tristan Tzara tarafından yazıldı. Tamamen rastlantılara dayalı ve geleneksel yazın kurallarının dışında bir edebiyat anlayışı geliştiren Tzara, şiirlerini gazeteden kesilen sözcükleri bir şapkada karıştırıp rastgele çekerek oluşturmuştur. 1921'de Paris'e yerleşerek, André Breton, Philippe Soupault, Louis Aragon ve Paul Eluard gibi şair ve yazarlarla, dilin yapısında ve kullanımında yaptıkları değişik ve çarpıcı denemelerle kamuoyunu ve sanat çevrelerini sarstılar.
Dil ve estetik kurallarını, bunların denetlemesini, mantık dizgesini yok sayan ve sözcük anlamlarına değer vermeyen, alabildiğine bağımsız çağrışımlarla ilkel ve doğrudan anlatım biçimi arayan bir sanat akımı olan Dadacılık; dünyanın, insanlığın yaşadığı yıkımdan umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan anlayışa sahip bir felsefi yapıdan etkilenmiş, I. Dünya Savaşı'nın yarattığı umutsuzluktan, boğuntu ve dengesizlikten, burjuva değerleri karşısında duyduğu tiksintiden kaynaklanan protesto eylemleri yapan ve güvensizlik ve umutsuzluk içeren yıkıcı bir devinimdi.
André Breton'un Dadacılıktan sıyrılması ve bir grup yazarın da bu sıyrılmayı taşkınlıkla dönemin kamuoyuna taşımasından sonra Dadaizm her ne kadar yaşatılmaya devam edilse de, Breton'un kurduğu Gerçeküstücülük etkisini arttırdıkça, Dadacılık da giderek ortadan kaybolmuştur. Tzara Dadacılık sonrası şiirlerini gerçeküstücülüğe yakın bir tarzda yazmıştır.
Nihilist ve asi tavrıyla edebiyata yeni bir bakış açısı getiren Tzara'nın en önemli eserleri, L'Homme Approximatif (Yaklaşık Adam) (1931), Le Coeur à Gaz (Gazlı Yürek) (1938), Midis Gagnés (Hakedilmiş Öğleler) (1939), Parler Seul (Yalnız Konuşmak) (1950), La Face Intérieure (İç Yüz) (1953)dür. Ayrıca yazarın Dada Manifestoları adında bir kitabı da bulunmaktadır.
]
Üç Öğleler Arabistan’ında
Üç öğlen Arabistan’ında
Timsah yüzlü kulelerde
O pırıl pırıl teninin Arabistan’ında
O kara kara düşlerin sarığında
Çanlarda öten ateş
O kapalı yavan gecelerde
Kızların dilleri tutuk
Suyu ki tatlı
Ateş yalıyor aynaları
Uyuyan kadınların yüzleri
Yanıp duruyor boyuna
Sabahın turunculuğunda
Bu on paralık memleket için
Belleğimiz boşalıyor
Hatırı için bu alevin bu karın
Kör yelesinin altında
Habire koşuyor aç gözlü alev
O canım pırıltısı
Gelecek suların peşinde
Haydi çocuğum uyu sen atım
Şehirlerin gürültüsünü bastıracak
O acı daha tam değil
Dürüst ellerinde tepelerin
Dada Revüsü
beş zenci kadın bir otomobilde
infilak ettiler izleyerek beş yönünü
parmaklarımın
tanrıya yakarmak için elimi göğsüme koyduğumda
zaman zaman
başımın etrafında ıslak ışığı olur
yaşlı ay kuşlarının
beyinsel kaçışların üzerinde yükselen ermişlerin
yeşil halesi
talalalalalalalalalala
şimdi obüslerde patladıkları görülüyor
bir yerlerde bir delikanlı var akciğerlerini
yiyen
öyle aydınlık yellendi ki ev döndü
gece yarısına
şiirlerde söylenen kuşların
geri dönüşü gibi
ve namlulardan fışkıran ölüm sözünü kesti
akbabaların
büyük yelkenli kitabını açtı bir melek gibi
o sırada
saptandı bahar yaprakları güzel bir sayfa
tipografide
zoumbaï zoumbaï zoumbaï diê[1]
iyiye kötüye herşeye dokundum
ah generalin keyfi
işte bu yüzden her kalbin üzerine bir kumaş örtüyorum
ve her kumaşın üzerinde efendimiz
ve her efendimizin üzerinde kalbim var
kalbim onu bahşiş verdim hahaha
Olgunluk
Derinliklere rüzgar çanları kırar
Boşluğun kristalleri kimse yok dileyecek
Söz tadın insanların egemenliğinden kaçtı
Ve gözmen şarkıdan izlediğim kapılarına dek uçurumun
Kıvanç yapmayalı güneş dudaklı tekerlek
Güneş yatırıyor kuluçkaya kurnazlığını kayaların külü altında
Kuraklık her şey kuraklık suyun tatlı yayının
Sözden çıkarılan tatlı suyun değindiği gecesine bir adamın
Duyuyor musun beyazlığı çok fazla uykusuz gecelerin
Daldan dala geçerek kanat çırpan bu ad
Her kıyının eşiğinde hep aynıları
Olduğum yerde kaldım adımlarım yalnız başka yerde
Zaman yaptı yuvasını sağırlıklarla dolu
Ki orada sönmüş ve ağır süngerler vicdan acısından yoksun
Uzun bir anlaşmazlık yerini alırlar belleğin
Çok sayıda yankılar cama kırılırlar
Dışarıda manzara ilerliyor korkunç
Kayın ağacının ağır takazalı hareketleri var
Öylesine pencereden kucak kucak öfke atarlar
Sen sessiz dinlersin isteğin kımıldamasını kışın ortasında
Bu yavaş ve nadir eller içinde bir ateş
Sönmüş bağıntıları sözcüklerin ki aydınlatır
Kadife alnı gözünde dostluğun
Bir şey kurtulmaz yoksun parlaklığından alevinin
Her gölge ruhundan tanır ışığı
Kurban ağır çekmez bozuk terazide
Sırsıklam ıslak zamanla yasak hayal
Ölümün tetikte beklediği en derin yerinde gülüşünün