Anlatacak bir şeyin yoksa , Dinleyecek çok şeyin vardır, UmutEnginDeniz
YARATAN KORUR DEĞERLİ OLANI  
  BİR DÜNYA ŞAİRİ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  ZİYARETÇİLERİN SAYISI
  İLETİŞİM
  Surrealizm galeri
  Metafizik galeri
  GOTTFRİED BENN
  MAYAKOVSKİ (1893 - 1930)
  BAHTİYAR VAHABZADE
  LOUIS ARAGON
  SALVATORE QUASIMODO
  JOSE MARTI 1853-1895
  *RAINER MARIA RILKE-1875-1926
  *ATTİLLA JOZSEF
  CZESLAW MILOSZ
  PABLO NERUDA
  PUSKIN
  JUAN RAMON JIMENEZ
  KONSTANTINOS PETROU KAVAFIS
  NECiP FAZIL KISAKÜREK
  NAZIM HİKMET RAN
  FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
  SEZAİ KARAKOÇ
  CAHİT KÜLEBİ
  SEDAT UMRAN (HOCA)
  ÖZDEMİR ASAF
  FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
  AHMET HAMDİ TANPINAR
  ZİYA OSMAN SABA
  CEMAL SÜREYA
  ORHAN VELİ
  KARL KROLOW
  CRISTIAN MORGENSTERN
  TRISTAN TZARA
  CELAL SILAY
  ATİLLA İLHAN
  CAHİT SITKI TARANCI
  MAZLUM KENAN KÖSTEKÇİ
PABLO NERUDA

 



PABLO NERUDA

Bir makinistin oğlu olarak 1904 yılında Şili nin Parral kentinde doğmuştur. Esas ismi Çek şair Jan Neruda'ya olan büyük sempatisinden dolayı Pablo Neruda ismini seçmiştir.Lise den sonra pedagoji okumuş, sonra çeşitli gazete ve konsolosluk görevlerinden sonra 1934-1936 yılları arasında Şili'nin Madrid konsolu olmuştur. İspanyada cumhuriyet için çabalarından dolayı o zamanın General Franco yönetimi tarafından yurtdışı edilmiş ve oradan 1943 yılına kadar Meksika konsolluğuna atanmıştır. 1945 yılında Şili Komunist partisi üyesi olmuş ve daha sonraları 1949.1952 yılları arasında Sovyetler Birliği ve Çin'de yaşamıştır. Aynı partiden senatör seçilen Neruda o yıllardaki baskı rejimi tarafından tutuklanacağı için belli bir süre avrupada sürgün hayatı yaşamış 1952 de tekrar Şili'ye dönmüştür. 1957 yılında Şili yazarlar birliği başkanlığına seçilmiş 1969 yılında Şili Başkanlığı için Komunist partisince aday gösterilmiştir.Fransa başkonsolosluğuda yapan Neruda 21. 10. 1971 tarihinde Nobel Edebiyat Ödülünün sahibi olmuştur.1972 yılında tekrar Şili'ye dönüşünde coşkulu bir şekilde karşılanmış ama 11. 9. 1973 tarihinde Salvador Allendes in öldürülüp faşist Pinochet cuntasının hükümeti devirmesiyle Santiago daki evi yağmalanmış ve bu arada kansere yakalanmış olan Neruda 24. 9. 1973 tarihinde Santiago hastanesinde hayata veda etmiştir. Onun cenaze töreni Baskıcı cunta rejimine rağmen faşist teröre karşı büyük bir protesto yürüyüşüne dönüşmüştür. 



...Ne çok sanat eseri... Dünyada artık daha fazlasını alacak yer yok... Odaların dışına sarkmak zorundalar... Ne çok kitap... Ne çok kitapçık... Kim tümünü okuyabilir...? Yiyecek olsalardı... Bir büyük açlık dalgasında, bir salata yapsaydık, onları doğrayıp, üzerlerine mayonez gezdirseydik... Yetti artık... Tahammülümüz kalmadı... Dünya bir kitap selinde boğuluyor... Reverdy bana dedi ki: “Postaneye söyledim bana getirmesinler. Onları açamazdım. Hiç yerim kalmadı. Duvarlara tırmandılar, bir felaketten korktum, kafama yıkılacaklardı...” Eliot’u herkes bilir... Çizer ve oyun yazarı olmadan ve parlak eleştiriler yazmadan Önce, benim şiirlerimi okurdu... Pohpohlanırdım... Hiç kimse onları daha iyi anlamazdı... Sonra bir gün bana kendisininkileri okumaya başladı, bencillikle kaçtım, protesto ederek:
“Onları bana okuma, onları bana okuma”... Kendimi banyoya kilitledim, ama Eliot kapalı kapının ardından bana okudu... Kederlendim... İskoç şair Fraser oradaydı... Bana parladı: “Neden Eliot’a böyle davranıyorsun?*... Yanıtladım: “Okurumu kaybetmek istemiyorum. Onu dikkatle yetiştirdim. O, şiirimi tüm kıvrımlarıyla bilir... Eliot öyle yetenekli ki... Çizebilir... Denemeler yazar.” Ama bu okuru kaybetmek istemem; korumak, egzotik bir bitki gibi sulamak isterim... “Anlıyor musun, Fraser...” Çünkü, gerçekte, böyle sürerse, şairler yalnızca öbür şairler için yayımlayacak... Her biri kendi küçük kitabını cebinden çıkarıp diğerinin cebine koyacak... şiirini... ve diğerinin tabağına bırakacak... Bir gün Quevedo kendisininkini bir kral peçetesinin altına koymuş... gerçekten değerdi... Öğle güneşi altındaki meydanda bırakılan şiir gibi... Ya da kitapları insanlığın parmakları arasında eskimeye, parça parça olmaya bırakmak... Neyse, bu şey, şairin başka şairler için yazması beni isteklendirmiyor, cezbetmiyor, yalnızca kendimi yayınevlerinin, basılmış tek bir sayfanın çok uzaklarında doğanın ağaçları arasına, bir kaya ya da dalgaya gömmeye itiyor... Şiir okurla bağlarını yitirdi, erişemiyor ona... Onu geri almalı... Karanlıkta yürümeli ve insan yüreği, kadının gözleri, sokaktaki yabancılar, alacakaranlıkta ya da yıldızlı bir gecenin ortasında hiç değilse şiirin bir satırına ihtiyaç duyanlarla karşılaşmalı... Bu beklenmeyene yapılan ziyaret, kat edilmiş tüm mesafelere, okunan her şeye, öğrenilen her şeye değerdir... Tanımadıklarımızın arasında kaybolmalıyız, o zaman ansızın bizden bir şeyleri sokaktan, kumdan, aynı ormana binlerce yıldır düşen yapraklardan toplayacaklar... ve yaptığımız şeyi özenle yükseğe kaldıracaklar.-... İşte o zaman gerçekten şair olacağız... O şeyde şiir yaşayacak...
 


Nazım'a Bir Göz Çelengi


Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun
ne yapacağız şimdi?
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar
bulabilecek miyiz bir daha?
Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun
ne yapacağız?
Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı,
ateşle suyun birleştiği
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler
kazandırdın bana
Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları
Bulutlar gibi, yaprak gibi uçarlar
Düşerlerdi orada, uzakta.
Yaşarken kendine seçtiğin
Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa.
Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet
sunuyorum
Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan
Halkların kavgasını ve kavgamı benim
Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan...
Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da
yalnızım sensiz.
Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen
yüzünden yoksun
dostluğumuzdan, bana ekmek olan,
rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan
Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle
Kuyu gibi kapkara zindanlardan
Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları
Ellerinde izi vardı eziyetlerin
Hınç oklarını aradım gözlerinde
Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin
Yaralar ve ışıklar içinde.
Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlanır
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?
Teşekkürler, böyle olduğun için!
Teşekkürler o ateş için
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.
 




BU GECE EN HÜZÜNLÜ ŞİİRİ YAZABİLİRİM
 Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu
Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta
Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.
Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim
O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
Ota düşen çiğ gibi, düşmekle şiir cana
Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana
Hepsi bu. Uzaklarda şarkı söylüyor biri.
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana
 Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona
Ellere yar olur. Öpmemden önceki gibi.
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
Artık sevmiyorum ya severim belki yine
Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
 Belki bana verdiği son acıdır bu acı
Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona
 
 
Aşk
 
 Bunca gün, ah, bunca gün
 görmeyi seni böyle kırılgan, böyle yakın,
nasıl öderim, neyle öderim?
  Uyandı kana susamış
ilkbaharı koruların,
çıkıyor tilkiler
inlerinden
çiylerini içiyor yılanlar,
ve ben gidiyorum seninle
yapraklarda
çamlar ve sessizlik arasında,
sorarark kendime nasıl, ne
zaman
ödeyeceğim diye şu bahtımı
 Bütün gördüklerim içinde
yalnız
sensin hep görmek istediğim
dokunduğum her şey içinde
senin tenindir hep
dokunmak istediğim:
seviyorum senin portakal kahkahanı
hoşlanıyorum
uykudaki görüntünden
 Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğim
bilmiyorum
nasıl sever başkaları
eskiden nasıl severlerdi,
yaşıyorum, bakarak,
severek seni,
aşk tabiatımdır benim
 Her ikindi daha da hoşuma
gidiyorsun.
 Nerde o? Hep bunu soruyorum
kaybolduğunda gözlerin
 Ne kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum,
yoksul, aptal, kasvetli
duyuyorum kendimi
geliyorsun sen, bir esintisin
şeftali ağaçlarından
uçan.
 Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil
o kadar neden var
ki, o kadar az,
böyle olmalı aşk
kuşatan, genel
üzgün, müthiş,
 bayraklarda donanmış, yaslı,
yıldızlar gibi çiçek açan,
bir öpüş
kadar ölçüsüz.
 
HAFTANIN EN İYİLERİ  
   
GÜNÜN ŞİİRİ  
  Son Kraliçe

10 Ekim 1928 İstanbul
10 Mayıs 2008 Milano

Sabah sudan çıkan turkuaz bir kedi gibi doğuyor.
Bugün suskun; içine kapanık boğaz.
Dalgalar uyukluyor uzaklarda,
Çok uzaklarda
Ezan ve çan sesi karışıyor birbirine.
İki ayrı dünya birleşiyor ortak bir nedene.
Onaltı mayıs ikibinsekiz
Köpük köpük yaklaşıyor Süreyya teknesi
Demirliyor Dolmabahçe açıklarına.
Derinlerden;
çok derinlerden bir arya yükseliyor
dünyanın dört bir yanına.
Duymak isteyen kulaklarda
görmek isteyen gözlerde sahne alıyor.
Opera...Opera...Opera...
Karanlıklara vuran ışık
gülümseyerek parlıyor aydınlık gökte.
Eşlik ediyor Yunus Emre oratoryosu
savrulan o ak küllere.
Biliyorum bundan böyle
deniz ve yosun kokuları,
martı çığlıkları
hep seni hatırlatacak
''La Diva Turca''

Umut Engin Deniz
 
HAFTANIN ŞİİRİ  
  NEFES ALMAK


Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.

Nefes almak, her sabah uyanık.
Ağaran güne penceren açık.
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.

Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.
Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı...
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!

Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın südünü emer gibi,
Kana kana, doya doya...

Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.

Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslere karışmış.

Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.

O dolup boşalan göğse...
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.

Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes...
Anlıyorum, birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.

Ziya Osman SABA
 
DÜNYA EDEBİYATI  
  Şair ŞİİR yazan kişi.
Şair kelimesi Arapçadan gelir ve doğaüstü güçlere sahip, meczup, kahin gibi anlamlar da yüklenmiştir.

Günümüzde sadece kitaplar ile değil internet ile de geçmişin usta şairleri ve günümüzün şairleri okuyucularına ulaşmaktadırlar.

Edebiyat akımlarından en sonuncusu serbest şiir akımı iyiden iyiye özgürlükçü şiir ve şair kavramına kavuşmuştur. Şair, gerek insana, gerek doğaya, gerek olgu ve olaylara daha farklı ve duyarlı, sezgisel ve derinlikli bir bir perspektiften bakan; bunu, bu ayrıcalıklı statüsünün bir sonucu olarak, en etkili ve dolaysız ifade biçimi olarak, ahenkli ve yüklü mısralarla dile getiren kişi diye nitelenmiştir..
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol