
Juan Ramon Jiménez
(1881-1958)
Yirminci yüzyılın büyük dışavurumu, lirik şiirdir, ve onun en büyük temsilcilerinden biri, Juan Ramon Jiménez’dir. 1881’de, Endülüs’ün bir yöresi olan Moguer’de doğdu. Güneşli, bağlı ve denize yakın köylerle dolu bir memlekettir. Burada, bu küçük, güneşli kentte Jiménez yaşadı, varlıklı bir ailenin gözde oğlu, diğerlerinden farklı bir çocuk, ayrı ve tek olarak.
1895’te, ondört yaşında, yazmaya ve yazılarını Endülüs ve Madrid dergilerinde yayınlatmaya başladı; bu yüzden, 1900’de Madrid’e gitmeden önce, şiiri, bu yetenekli, genç yazarla tanışmaya çok meraklı yazın insanları tarafından biliniyordu. Ama Jiménez, "tertulya"lara –sohbet toplantıları- uygun bir adam değildi ve Madrid’de ayrı bir yaşam sürdü.
1916’da New York’a gitti, ki burada, Zenobia Camprubi Aymar ile evlendi. Bu dönem, şiirlerinde, Diario de un poeta recién-casado’da <Yeni evli bir şairin günlüğü> kayıtlıdır. Rabindranath Tagore’un çalışmalarının çevrilmesinde karısıyla birlikte çalıştı.
Arias tristes, 1903 <Üzgün aryalar>, Jardines lejanos, 1904 <Uzak bahçeler>, ve Pastorales, 1911 <Pastoraller>, enfes duyarlıklar gösteren kitaplardır. Yalınlık niteliği, mükemmel biçiminde ve doğallığında görülür., 1903 <Üzgün aryalar>, , 1904 <Uzak bahçeler>, ve , 1911 <Pastoraller>, enfes duyarlıklar gösteren kitaplardır. Yalınlık niteliği, mükemmel biçiminde ve doğallığında görülür.
1907’de Jiménez yeni bir evreye girer, İskenderiyeli dizesini kullanır, biçimi daha karmaşıklaşır, ama anahtar nota kalır: "kimi uzak büyü için iççeki." Elejias puras <Saf ağıtlar>, Elejias intermedias <Ara ağıtlar> ve Elejias lamentables, 1907-1908 <İçler acısı ağıtlar> bu devreye aittir.
Üçüncü döneminde, yaklaşık olarak 1917, şair, daha güçlü, daha derindir, biçimi özgür, saf ve özlüdür. Lafı gediğine koyar. Kitabı, Poesias escojidas, 1899-1917 <Seçme şiirler>, New York Hispanik Cemiyeti tarafından basıldı.
Jiménez, yalnızca yapıtı için yaşar. Şiirlerini sürekli olarak değiştiriyor ve yeniden biçimlendiriyor, daha da çok güzellikler çıkarıyor, bu şekilde yazınsal mükemmelleşme için bir arzu gösteriyor.
En son kitapları, La estacion total con las Canciones de la nueva luz, 1932-1936 <Yeni ışık şarkılarıyla son mevsim>, ve Animal de fondo, 1949 <Dipteki hayvan>. Jiménez’in şiiri, önem olarak, daha çok ve daha çok büyüyor, O’nu çağdaş çağdaş İspanyol şairlerinin en evrensel olanı yapıyor.
ANLIK DÖNÜŞ
Nasıldı o, behey Tanrım, nasıldı o?
-Ah aldatıcı kalp, kararsız zihin!-
Geçişi gibi miydi bir esintinin?
Yoksa baharın kaçışı gibi miydi o?
Öyle hafif ve uçarı, hercai o
yaz pamuğu gibi… Evet! Öyle de geçkin
bir gülüşte kaybolan tebessüm deyin…
Havada boş yere aynı bir bayrak hani o!
Bayrak, tebessüm, yaz pamuğu, haziranın
kanatlı baharı, saf esintisin…
Ne delicedir bayramın senin, ne üzgün!
Boşunadır tamamı değişmekliğinin
-anı, kederli körlük, arısı kederin!-
Bilmiyorum nasıl idin, bilirim nasıldın sen!
ARİFE
Şimdi, kızıl ve opal güneşinde rıhtımın,
ağlayan rüzgarları arasında bu akşamın
sıcak ve soğuk, güzle bahar arası,
bekler gemi, siyah.
Yine, bu gece, döneceğiz
neredeyse hiç bir şey olana
-herşeyin bizsiz kalacağı
yere-,
sadık olmaksızın bizim olana.
Ve bekler gemi, siyah.
Diyoruz: Hepsi bu!
Ve çeviriyoruz gözlerimizi, üzgünce,
arayarak bilmem neyi, bizde olmayan birşeyi,
görmediğimiz bir şey
ve bizim olmamış birşey,
Ama şu var ki bizimdir, bizim olabilirdi çünkü!… Elveda!
Elveda! Elveda! Elveda her yere, gitmeden önce.
ve gitmek istemeksizin ve giderek neredeyse!
…Kalır tümü, yaşamıyla,
ki bizimkisiz kalır şimdi.
Elveda, yarından! –ve şimdi evsiz-
sana, ve sende, yok sayarak seni, kendime,
sana, bana varmamış olan, koştuğunda bile,
ve varmadığım her kimse, ona, gitsem de aceleyle
-ne üzgün, aradaki uzam!-
…Ve ağlıyoruz, oturmuş ve gitmeksizin,
ve ağlıyoruz, artık uzak, deniz gözleriyle,
rüzgara ve güneşe karşı, delice çekişen birbirleriyle.
BENİM OLANLARIN EN İYİSİ
Yeşil deniz ve gri gök ve mavi gök
ve dalgada bir sevdalı albatros
ve hepsinde güneş, ve güneşte sen, bakarak
arzulanan ve arzu eden tanrıya,
aydınlatarak bir ayrıksı altın rengiyle varışımı;
onun varışıdır ki bur’dayım şimdi,
onun varışıdır ki tam da dün kuşkulandım
sende bendeymiş gibi olabileceğinden.
Ne çok değişen bir adam bende, arzu eden tanrı,
güzel söz söyleyen tanrının efsanesinden
kuşku eden varlıktan,
sıkıca inanan varlığa
tam da benim uydurduğum öyküde
senin için tüm yaşamım!
O sona varıyorum şimdi
doğal yaşamımın bir senesinden,
derininde seni sakladığım havanın,
üstünde o denizin, derininde suyun;
o şirin, kör edici son
bana girdiğin yer,
senin olmaktan hoşnut, benim olmaktan hoşnut
dışavuruşumdur kendimi, benim olanların en iyisi.
BİR KAR TANESİ ÜZERİNE
(bir güneş ve sonsuzluk arasında)
Pekin ağırlığının inceliği değil, burada gergin, dünya,
ve her zamanki gibi; ne de yeşil çeşme bakışı onun kimi zaman
yalnız güneşin suyu ile şimdi; ne de narin inişi yanaklarının
suskun, karanlık oyuğuna ağzının; ne de hoş omzu,
farklı bir japongülü gibi şimdi ve ne temiz; ne de saçı, altından,
gri, bir gün, sonra siyah, eşsiz değerde; ne de
öyle telaş eden, herşeyinde günün ve gecenin,
ve herşeyin üzerinde, daktiloda, kalemde, tükenmezde
küçük elleri, benim için; ne de…; dediler ki talihim için bana:
"Son büyüm, iyi hatırla! İyi
hatırla!, yerleşti sahip olduğum olumsuz bir şeyde; sanki
bir grinin ışıklarını yayan gölge esintisi, sesleri
bir sessizliğin (ve sonsuz ahenkten olan şimdi), ölümcül
bilinmeyeni bir cüretkar güzelliğin; yerleşimci, kuşkusuz, daha görünür,
belki, tutulmalarda."
Talihim için, daha geçe kaldı sonsuzluk; ve çıktı
o; sonra anlattığı gibi, düşünülmüş bir tünelin başka ağzında:
ve çıkışını da gördü kızıl güneşin, kar tanesi üzerinde.
DENİZLER
Hissediyorum gemim benim
çarpıştı, orada, derinde,
bir büyüğüyle.
Ve olmuyor hiç bir şey!
Hiç bir şey… Sessizlik… Dalgalar…
-Hiç bir şey olmadı; ya da hepsi oldu,
ve biziz şimdi, sakin, yenide?-
DÜŞ YÜKLÜ GECE DUASI
Geçiyor yer, yer boyunca;
ama sen, deniz,
geçiyorsun gök boyunca.
Nasıl bir gümüş ve altın ışığının güvencesiyle,
işaret ediyor bize yıldızlar
yolu! –Denirdi ki
bedenin yoludur
toprak,
ruhun yoludur
deniz-.
Evet, öyle görünür
tek yolcusudur denizin, ruh,
ve beden, yalnız,
kaldı orada, sahillerde,
onsuz uzanarak kıyıda,
ağır, soğuk, ölüme eşit.
Ne çok benzemekte
yolculuğu denizin, ölümünkine,
sonsuz yaşama!
KİMSE YOKTU
-Kimse yoktu. Su. –Kimse?
Kimse değil mi su? –Yok
kimse. Çiçektir. Kimse yok?
Ama, kimse değil mi çiçek?
-Kimse yok. Rüzgardı. –Kimse?
Kimse değil mi rüzgar? –Kimse
yok. Yanılsama. –Kimse yok?
Ve kimse değil mi yanılsama?
MESUT VARLIK
Gidiyorsun şarkı söyleyerek, gülerek su boyunca,
gidiyorsun ıslık çalarak hava boyunca, giderek,
mavi, altın bir devirde, gümüş ve yeşil,
mutlu, geçmekten, yeniden geçmekten
ilk tomurcuğu arasında nisanın, kızıl,
ayrıksı biçim, anlık
ışığa, yaşama, renge eşit,
bizimle, tutuşmuş kenarlar!
Ne mutlusun sen, ey varlık,
ne mutluluk, evrensel, sonsuz!
Kırıyorsun mutluca, hava dalgalarını,
Kürek çekiyorsun dalgalarına karşı suyun!
Yemek yemen gerekmez mi, uyuman gerekmez mi?
Yerin midir senin tüm bahar?
Tümden yeşil, mavi tümden,
çiçeklenmiş olan, senin midir hepten?
Korku yok görkeminde senin:
dönmektir yazgın, dönmek, dönmek,
gümüş, yeşil bir devirde, mavi ve altın,
sonsuzlukların sonsuzluğu boyunca,
Elini veriyorsun bize,
bir olası yakınlık, bir ani aşk,
ışık saçan bağışlama anında;
ve sıcak dokunuşunla,
delice titreşiminde bedenin ve ruhun,
tutuşuyoruz ahenkten,
unutuyoruz, yeni, aynen onu,
parlıyoruz, bir an, altınla mutlu.
Biz de daimi olacakmışız
gibi geliyor senin gibi,
uçacakmışız denizden, dağa,
zıplayacakmışız havadan, suya,
dönecekmişiz, dönecek, dönecek
sonsuzlukların sonsuzluğu boyunca!
Ve şarkı söylüyoruz, hava boyunca gülüyoruz,
gülüyoruz su boyunca ve ıslık çalıyoruz!
Unutmamalısın kendini ama,
teadüfi, sürekli varlıksın sen,
mesut varlıksın sen,
tek sensin büyülü olan, gölgesizsin,
sıcaklığı ve zarafeti için tapılan,
özgür olan, sarhoş soyguncu,
kızıl, aştın bir devirde, gümüş ve yeşil,
gidiyorsun gülerek, ıslık çalarak hava boyunca,
şarkı söyleyerek gidiyorsun su boyunca, gülerek!
SARI BAHAR
Geldi çattı nisan, sarı
çiçeklerle dolu:
sarıdır, derecik,
sarıdır, çit, tepecik,
çocuk mezarlığı,
aşk’ın yaşadığı o meyve bahçesi.
Yağlıyor sarıya dünyayı güneş,
kaygan ışıklarıyla;
Ah, altın süsenlerde,
altından su, soğuk;
sarı kelebekler;
sarı güller üzerinde!
Tırmanıyor sarı çelenkler
ağaçlara; gün
bir zarafettir altın kokulu,
bir yaldızlı uyanışında yaşamın.
ölülerin kemikleri arasında,
sarı ellerini açıyor Tanrı.
SEN, IŞIK
Dikey ışık
sen, ışık;
sen, uzun ışık;
altın ışık;
titrek ışık,
sen, ışık.
Ve ben kara, ama, sağır, kör, bir gölge, yatay.
SEVİ
sen ölmedin, yo.
Doğuyorsun yeniden,
güllerle, her baharda.
Yaşam gibi, sahipsin
kuru yapraklarına;
sahipsin kar’ına, yaşam
gibi…
Ama toprağın,
sevi, saçılır
derin sözlerden,
gerçekleşmiş olan, tam da unutuşta
bile.
Boşuna, sevmeyişin!
Döner birgün, tatlı meltem, ruhuna;
bir yıldız gecesi,
duyulara iniyorsun, sevi,
temiz, ilk kezmişçesine.
Safsın madem ki, sonsuzsun
sen! Varlığına,
mavide dönüyor, bir beyaz kuş sürüsünde,
ölü sandığımız körpe güvercinler…
Yeni yapraklarla açıyorsun tek bir gülü…
Yaldızlıyorsun ölümsüz ışığı yeni dillerle…
Sonsuzsun, sevi,
bahar gibi!
SON YOLCULUK
…Ve gideceğim ben. Ve kalacak
şakıyan kuşlar;
ve kalacak meyve bahçem, yeşil ağacıyla,
beyaz kuyusuyla.
Mavi ve dingin olacak gökyüzü, tüm akşamlar;
Ve çanlar çalacak, çaldıkları gibi bu akşam,
Çanları çan kulesinin.
Ölecek beni sevenler bir zaman;
Yenilenecek kent her yıl, biraz daha;
Ve çiçekli, kireçli bahçemin olduğu köşede,
Dolaşacak ruhum avare avare, hasretli…
Ve gideceğim ben; ve tek olacağım, ocaksız, yeşil
Ağaçsız, beyaz kuyusuz,
Mavi göksüz ve dingin…
Ve kalacak şakıyan kuşlar, ardımda.
ŞİMŞEK ALTINDA ÇİÇEKLER
Çiçeklerdir alır eli
ve uçarlar kuşçasına.
Gitmezler.
(Uçarlar ama kuşçasına.)
Atılırlar, toplanırlar orada aşağıda,
şimşek bulutu altında, büyük.
Gitmezler.
(Şimşek bulutu altında, büyük.)
Çağırırlar keder ve beyazlıkla,
sarıyla ve ağıtla.
Gitmezler.
(Sarıyla ve ağıtla.)
Her bir gökgürültüsü, kargısıyla
bir ah çıkarır, şimşeğe.
Gitmezler.
(Bir ah çıkarır, şimşeğe.)
Aşınmış kokusu, sanki
nemli bir koku sızar gibidir.
Gitmezler.
(Nemli bir koku sızar gibidir.)
Uçarlar, kaçar zira kuşlar,
sararıp solmdıkça korkudan.
Gitmezler.
(Sararıp solmadıkça korkudan.)
Çiçeklerdir alır eli
ve haykırırlar kuşçasına.
Gitmezler.
(Ama haykırırlar kuşçasına.)
Juan Ramon Jiménez
(1881-1958)
İspanyolca’dan çeviren: Ulaş Başar Gezgin/19.04.2001