Anlatacak bir şeyin yoksa , Dinleyecek çok şeyin vardır, UmutEnginDeniz
YARATAN KORUR DEĞERLİ OLANI  
  BİR DÜNYA ŞAİRİ
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  ZİYARETÇİLERİN SAYISI
  İLETİŞİM
  Surrealizm galeri
  Metafizik galeri
  GOTTFRİED BENN
  MAYAKOVSKİ (1893 - 1930)
  BAHTİYAR VAHABZADE
  LOUIS ARAGON
  SALVATORE QUASIMODO
  JOSE MARTI 1853-1895
  *RAINER MARIA RILKE-1875-1926
  *ATTİLLA JOZSEF
  CZESLAW MILOSZ
  PABLO NERUDA
  PUSKIN
  JUAN RAMON JIMENEZ
  KONSTANTINOS PETROU KAVAFIS
  NECiP FAZIL KISAKÜREK
  NAZIM HİKMET RAN
  FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
  SEZAİ KARAKOÇ
  CAHİT KÜLEBİ
  SEDAT UMRAN (HOCA)
  ÖZDEMİR ASAF
  FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
  AHMET HAMDİ TANPINAR
  ZİYA OSMAN SABA
  CEMAL SÜREYA
  ORHAN VELİ
  KARL KROLOW
  CRISTIAN MORGENSTERN
  TRISTAN TZARA
  CELAL SILAY
  ATİLLA İLHAN
  CAHİT SITKI TARANCI
  MAZLUM KENAN KÖSTEKÇİ
SALVATORE QUASIMODO

 


SALVATORE QUASIMODO

İtalyan şair Salvatore Quasimodo 20 Ağustos 1901'de Güney Sicilya'da Modica kasabasında doğdu, 14 Haziran 1968'de Napoli'de öldü. 
Palermo ve Roma'da mühendislik okudu ve uzunca bir süre kamu görevlisi olarak mühendislik yaptı. Kendi kendine Latince ve Eski Yunanca öğrendi. Milano Konservatuarı'nda Edebiyat öğretmenliği yaptı. Önceleri Solaria dergisi çevresinde gelişen 'kapalı şiir' (hermetisizm) akımına bağlı yapıtlar vermiş, Faşizm ve İkinci Dünya Savaşı'nın etkileriyle toplumsal sorunlara yönelerek yoğun lirik şiirler yazmıştır.
1959'da Nobel Edebiyat Ödülü' nü kazanmıştır




.






ÖLÜMLÜ ÖLÜMSÜZ
(Thanatos Athanatos)
Ve şimdi seni yadsımak zorunda mı kalacağız
urların tanrısı, canlı çiçeklerin tanrısı
bir hayırla mı yanıtlayacağız o karanlık
kayayı ki benim özbenliğimdir, ölüme razı mı olacağız?
Ve her mezartaşına kazıyacak mıyız
tek kesin gerçeğimizi: thanatos athanatos!
Apaçık sorulara yenilmiş şu adamın
düşlerini, gözyaşlarını, öfkelerini
yorumlayacak bir addan yoksun.
Diyaloglarımız da değişmiş şimdi bak
saçmalıklar da mümkün olmada.
Orada sislerin dumanların ötesinde, ağaçların içinde
yaprakların gücü uyanmada
doğrudur ırmağın kıyılarına basınç yaptığı.
Hayat düş değil. Doğrudur insan
ve onun kıskanç yakınışı sessizlikten.
Susku tanrısı, açık yalnızlık

AŞK TÜRKÜSÜ

Batıya döner ayçiçeği
Gün hızlanmıştır bile
Eğildi mi o - yoğunlaşır
Yaz havası, kımıl kımıl yapraklar, işlik
Dumanları. Çatırdayıvermesiyle yıldırımların,
Bulutların akıvermesiyle bir, uzaklaşır yiter
Göğün bu son oyunu da.Yıllardan beri,
Sevgilim, hep böyle şaşkına çevirir
Bizi ağaçların değişmesi
Navigli'deki. Ama günlerimiz hep aynı,
Güneş o güneş, çekip giden
Bir ışık çizgisiyle ardında, sevgi dolu.
Anılar bitti artık, anımsamak istemiyorum;
Belleğimi ölüm almış,
Yaşamın sonu yok. Bütün günler
Bizim. Vakit geçti diyerek sen de
Bırakacaksın beni, durunca devinim.
Burda kanalın üstünde yükselerek
Salıncakla çocuklar gibi, suya
Bakıyoruz, kararan
Yeşilindeki ilk dallara.
Bıçak değil avcunda gizlediği
Sessizce yaklaşan adamın
Tek bir ıtır çiçeği.
 
ASKERLER GECE AĞLAR
Ne haç ne çocukluk yetiyor
ne Golgota çekici durdurmağa
tanrısal anıları ne de savaşı.
Askerler gece ağlar
ölmeden önce, güçlüdürler, yaşam
kavgasında öğrendikleri sözlerin
önünde düşüp ölürler.
Askerler, sevgili sayılar,
kimlerin kimlerin ağladığı.






AKŞAM OLUVERİR
 
herbirimiz bir güneş ışını
yaralamış gibi dururuz
tek başımıza evrenin yüreğinde
akşam oluverir


ÇAĞIMIN İNSANI
 
Hâlâ taş elinde düşünde hâlâ sapan
çağımın insanı. Uçaktaydın,
kanatları ölüm ve kötülük taşıyan,
-gördüm seni- ateş arabasında, darağaçlarında,
işkence çarklarında, gördüm: sendin,
kıyıma inanan biliminle, yanılmaz,
aşksız, İsasız. Öldürdün yine
hep öldürdüğü gibi ataların öldürdüğü gibi
İnsanı ilk gören hayvanları.
Ve bu "Dağa gidelim" dediği günkü
koku kardeşin kardeşe bu kan
kokusu. Ve sana kadar gününe kadar
gelen o soğuk inatçı yankı.
Unutun ey oğullar topraktan yükselen
kan bulutlarını unutun babalarınızı:
kül altında kalmış mezarları,
rüzgâr yüreklerini karakuşlar almış.



GÜN GÜN ÜSTÜNE
Gün gün üstüne: uğursuz sözler, kan
ve altın. Tanıdım sizi ey benzerlerim
ey yeryüzü canavarları. Dişleriniz
arasında yok oldu acıma, iyi haç bizi bıraktı.
Dönemem artık cennetime.
Mezarlar kaplayacak yaralı toprakları, denize karşı,
kahramanlık anıtı olmayacak ama bir teki bile.
Kaç kere oynadı bizle ölüm: yaprakların
tekdüze hışırtısıydı saran havayı
keşişleme esince fundalıktan bulutlara
yükselir gibi bataklık kuşları.



GECE BİTTİ
 
Gece bitti
Ay eriyor doğan günde
Battı batacak sulara
Bu ovada eylül ne kadar diri
Çayırlar yemyeşil
Bahar toprakları sanki güneyde
Bıraktım eşi dostu
Eski bahçelere gittim gizli gizli
Seni anmak için tek başıma
Sen Ay'dan ötelerde bir yerdesin
Burda gün doğarken
Nal sesleri gelirken kaldırımlardan
 

 
ESKİ KIŞ
 
Alevlerin alacakaranlığında
aydınlık ellerini özlüyorum:
meşe kokan, gül kokan,
ve ölüm. Eski kış.
Kuşlar yem ararken, birden,
karın altında kaldılar;
sözcükler de öyle.
Biraz güneş, aynası bir meleğin,
sonra inen sis, ağaçlar ve biz
sabahın soluğundan yaratılmış.
 





 
 
HAFTANIN EN İYİLERİ  
   
GÜNÜN ŞİİRİ  
  Son Kraliçe

10 Ekim 1928 İstanbul
10 Mayıs 2008 Milano

Sabah sudan çıkan turkuaz bir kedi gibi doğuyor.
Bugün suskun; içine kapanık boğaz.
Dalgalar uyukluyor uzaklarda,
Çok uzaklarda
Ezan ve çan sesi karışıyor birbirine.
İki ayrı dünya birleşiyor ortak bir nedene.
Onaltı mayıs ikibinsekiz
Köpük köpük yaklaşıyor Süreyya teknesi
Demirliyor Dolmabahçe açıklarına.
Derinlerden;
çok derinlerden bir arya yükseliyor
dünyanın dört bir yanına.
Duymak isteyen kulaklarda
görmek isteyen gözlerde sahne alıyor.
Opera...Opera...Opera...
Karanlıklara vuran ışık
gülümseyerek parlıyor aydınlık gökte.
Eşlik ediyor Yunus Emre oratoryosu
savrulan o ak küllere.
Biliyorum bundan böyle
deniz ve yosun kokuları,
martı çığlıkları
hep seni hatırlatacak
''La Diva Turca''

Umut Engin Deniz
 
HAFTANIN ŞİİRİ  
  NEFES ALMAK


Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.

Nefes almak, her sabah uyanık.
Ağaran güne penceren açık.
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.

Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.
Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı...
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!

Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın südünü emer gibi,
Kana kana, doya doya...

Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.

Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslere karışmış.

Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.

O dolup boşalan göğse...
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.

Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes...
Anlıyorum, birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.

Ziya Osman SABA
 
DÜNYA EDEBİYATI  
  Şair ŞİİR yazan kişi.
Şair kelimesi Arapçadan gelir ve doğaüstü güçlere sahip, meczup, kahin gibi anlamlar da yüklenmiştir.

Günümüzde sadece kitaplar ile değil internet ile de geçmişin usta şairleri ve günümüzün şairleri okuyucularına ulaşmaktadırlar.

Edebiyat akımlarından en sonuncusu serbest şiir akımı iyiden iyiye özgürlükçü şiir ve şair kavramına kavuşmuştur. Şair, gerek insana, gerek doğaya, gerek olgu ve olaylara daha farklı ve duyarlı, sezgisel ve derinlikli bir bir perspektiften bakan; bunu, bu ayrıcalıklı statüsünün bir sonucu olarak, en etkili ve dolaysız ifade biçimi olarak, ahenkli ve yüklü mısralarla dile getiren kişi diye nitelenmiştir..
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol